Jom, bir mimar olarak tarihi bir evin restorasyonu için görevlendirilir. Ping Nehri boyunca yer alan bu evin içinde, geçmişe ait çizimlerle dolu bir ahşap sandık keşfeder. Çizimler ona tuhaf bir şekilde tanıdık gelir, ancak Jom’un ilgisini çekecek kadar vakti yoktur; Bangkok’a dönüp sevgilisiyle görüşmesi gerekmektedir. Yıllardır, sevgilisinin uzak diyarlardaki eğitimini tamamlayıp geri dönmesini beklemektedir. Ancak bu dönüş, hayal ettiği gibi olmayacaktır. Jom, sevgilisinin başka biriyle nişanlandığını öğrenir ve büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Bu kalp kırıklığıyla Jom, bir kabullenme anına gelir ve arabasını nehire sürer. Karanlık suyun soğukluğu içinde, burnuna taze frangipani çiçeklerinin tatlı kokusu gelir. Derinlerden gelen nazik bir sesin “Pho Jom” dediğini duyar. Jom, kendini 1920'lerin Chiang Mai’sinde bulur. Bu yeni dünya, Jom için hem bir gizem hem de geçmişin farklı bir yüzüyle tanışma fırsatı sunar. Burada, hem kendi hikâyesini hem de yeni bir dönemin sırlarını keşfeder. Zamanlar arası bu geçiş, Jom’u duygusal ve düşünsel bir yolculuğa çıkarırken, izleyiciye de geçmişle bugünün bağlarını sorgulatır. Bu büyüleyici anlatı, aşkın ve zamanın sınırlarını aşan bir hikâye sunarak izleyicileri tarihin derinliklerine davet ediyor. Jom’un içsel yolculuğu ve zamansal kayması, geçmişte ve günümüzde insan ilişkilerinin dokusunu anlamaya yönelik bir keşif niteliği taşıyor.