Üç yıldır görücü usulüyle yapılan evliliklerinde tek kelime bile konuşmadan yaşayan bir çift, sessiz ve soğuk bir rutinde hayatlarını sürdürüyordu. Aralarındaki mesafeyi hiçbir zaman aşamamış, sanki aynı evde değil de iki ayrı dünyada yaşıyorlardı. Ancak bir gece çalan telefon, bu durgun ve izole hayatı altüst etti. Telefonu açan adam, karşı taraftan gelen ciddi ve tehditkâr bir sesle irkildi. Kendini tanıtmayan bir kişi, kısa ve net konuştu: “Eğer söylediklerimi yapmazsanız, sonuçlarına katlanırsınız. Sevdiğiniz birini kaybedersiniz.” Bu sözler, evin sessiz atmosferine adeta bir bomba gibi düştü. Adam, telefonu kapattıktan sonra bir süre duraksadı, ardından ilk kez eşine dönerek, “Birisi tehdit etti,” dedi. Bu basit cümle, onların üç yıllık sessizliğini bozan ilk söz oldu. Ancak tehdidin içeriği, birbirlerine olan uzaklıklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Çift, bu tehlikenin ne anlama geldiğini ve kime yönelik olduğunu bilmiyordu. “Sevdiğiniz biri” ifadesi, onları çaresiz bir bilinmezliğe sürükledi. Üç yıldır duygularını, geçmişlerini ve hatta hayatlarını birbirlerinden saklayan bu iki insan, şimdi bir araya gelip bu durumu çözmek zorundaydı. Tehditler devam ettikçe ve olay giderek karmaşık bir hale geldikçe, çift istemeden de olsa bir takım olmaya başladı. Kendilerini ve geçmişlerini sorgulamaya mecbur kalırken, bir yandan da karşılarındaki gizemli düşmanı bulmaya çalışıyorlardı. Her yeni ipucu, onları yalnızca tehdidin kaynağına değil, aynı zamanda kendi içlerindeki bastırılmış duygulara ve birbirlerine karşı olan kopukluklarına doğru bir yolculuğa çıkarıyordu.